(Napoli, İtalya)
Zeliha dolgu topuklu ayakkabılarının üstünde bir cambaz edasıyla ilerlerken yüzünü izlerdim, karşısında ve o bana doğru süzülürcesine ilerlerken ona sarılmak, beline kollarımı dolayıp onu kendime bastırmak hissinden çok, bana gelirken ki yüz ifadesini, uzun siyah saçlarını kulak ardı edişini, çevremizdeki çocuklu ailelere, yaşı geçkin çiftlere çarpık dişlerini göstererek gönderdiği gülümsemeleri görmeyi seviyordum. Yanıma gelip oturduğu, yarı aralık dudaklarımı öptüğü ve soğuk parmaklarıyla ensemi okşadığı an eridiğimi, bir damacanayı dolduracak kadar akışkan ve küçük olduğumu, sonra o damacananın içindeki suyla Zeliha'nın çay demlediğini düşündüğümde ise eski halime dönerdim. İlginç bir kızdı Zeliha, ilginç bir güzelliği vardı. Uzun ince vücudu, geniş ve güzel omuzlarıyla tam bir afetti ama halasının ve anneannesinin koltuk altları bol ve bele oturan örgü yeleklerini kaçırıp giymeyi severdi. Ona onu sevdiğimi defalarca ve ısrarla söylememe karşın bana kendisini gerektiği kadar tatmin edemediğimi, ve sırf bu yüzden sevgime inanmadığını defaatle anlatırdı. İşte o gün yanıma her zamankinden bir eda ile oturduğunda her zamankinden bir hayranlık ile yüzünü izlemeyi sürdürüyordum. Masadaki kürdanlığa uzanıp içinden aldığı paketi dişleriyle açtıktan sonra eline aldığı kürdanı masanın üstüne bıraktı ve çantasına uzanıp kibrit kutusunu ve sigarasını çıkardı, kürdanı sigarasının filtresine paralel olarak batırdıktan sonra sigarasını yaktı ve içmeye koyuldu. Dedim ya, ilginç bir kızdı Zeliha, neyi neden yaptığı hiç belli olmazdı; hiçbir şey için zaman kavramı yoktu. Market alışverişini gece 2de halleder, ondan önce ucunda ne olursa olsun markete gitmezdi, sigarasından eline sinen kokuyu sevmediği için sigarasını kürdanla tutar ve viski ile kahvaltı ederdi. Tüm bu alışkanlıklarına rağmen çok güzeldi, çok taze, toy ve duruydu.
Onu ikizimin annemin memesinden süt emmesini kıskandığım zamanlarki gibi geçmesi imkansız hislerle kıskanıyordum. Paranoyalarım, Zeliha bir söz söylediğinde kafamda geçen ilginç senaryolarla birleşir ve saçma sapan kıskançlık nöbetleri geçirirdim. Bana o kadar alışmıştı ki, ben saçmalamaya başladığımda kürdanlı sigarasını içip, bu nöbetlerimin geçeceği anı kollar, (şanına bereket kısa nöbetler olurdu bunlar,) sonra gönlünü almamı beklerdi. Ona garip iltifatlar eder bekleyişini boşa çıkarmazdım.
Bu gün de Zeliha’yı çiçeklerle konuşmasından kıskanmıştım. Zeliha yine o anın geçmesini bekledi ve söylenmelerimin bitmesi üzerine oluşan suskun zamandan zihnime oturan bir şiir okudum.
"Sen deniz ol ben gemi,
içinde yüzdür beni,
yiyem seni geceleri;
sıkılırsam şerefsizim."
....
Yere, üstüne dökülmüş milliyarlarca canlı terini, ayak ve nal ve ayakkabı ve pati ve toynak ve acı ve keder ve sevinci, çağ boyu yaşanan savaş ve seviş ve antlaşma ve konser ve kamp ve düğünleri gizlercesine serilmiş 6 metrekarelik halının üstünde omzuna öpücükler kondururken şiirimin devamını getirmemi istiyordu. İlginç kızdı Zeliha, ilginçti ve henüz öğrenmiştim; güzel sevişiyordu..