Ey Aşk! Direncim kalmadı suskunluğunda asılmaya. Vuruldum, vuruldukça duruldum ve mağlubiyetler taşıyorum kanatlarımda şimdi. Ayak uçlarıma devriliyor sana mahsus, sana muhatap yağmurlar. Gecelerden sağ çıkamayan aylak esişimle ölümperest uykuların miracına yürüyorum. Ruhum ellerimde kanıyor sen diye. Naaşımı kaldırsalar benden, gömseler beni yedi kat suskunluğunun en derin katmanına; susabilir miyim seni sen'ce? Sevdiğim! Hala yaşıyorsam, beni intihara sürükleyen su yeşili gözlerindendir. Sürme beni hayalinden, ölemem.
Yüzünün eşiğine düştüm. Hangi kalbe eğilsem, 'sen' bakıyorsun gökyüzünün penceresinden. ''Sen kesiliyorum gülüşümün karşılığı'' dediyse şair, sus sesli gözyaşlarımın çığlıklarını sesinde avutman içindir sevdiğim. 'Bu sensizlikle seni çekemem' derken, ne çok kefen giydirmişim umutlarıma meğer! Dilimi aşamamış sözleri çarmıhta ne çok seyretmişim, İsa'nın gözyaşlarını içime dökerek. Ey Aşk! Bu yalnızlığın neresinden döneceğim kendime? Hangi durağından? Hangi sensizliğin sokak aralarında katledeceğim avazımı, şöyle bağıra bağıra? Vah benim Filistinli çocuk kanayışım! Bıçak altında bıraktığım İsmail yanım; sancılanma!
Şehla bakışlarının gölgesine sığındım, acıdı yılgın şairlerin ruhsatsız şiirleri. Çıplak tenimde boğsam da yüzükoyun yatan yağmurları, ah'ıma bir imdat taşıyamaz sarhoş denizler. Ey Aşk! Gözlerimdeki bu savruk höreleniş, gülüşünden düş olan kutsal yalnızlıktandır. Dilinin paslı kilitlerini kırmak için gelesin bana ey hüznümün gül yüzü, sesimin Meryem Orucu.
Nedir sır perdesinin ardındaki simsiyah suskunluğunun mahiyeti? Sahipsiz bir sitemse yirmiüç; yaktım sana özenen bütün intiharları, esişimde boğuldum. Oysa Rüzgar'dım, eğilip öptüm acının alnından. Hülyaları pusularda vurulan yeşil gözlü ceylanım! Ben muhal sevdalarda ıslanırken yapayalnız, sen hangi kalbi kundaklıyorsun yeşil gülüşünle? Kuyuda Yusuf, ateşte İbrahim değil mi kalbim? Sevdiğim! Başka hayatlarda, başka şehirlerde ağlıyoruz şimdi failliğine kimin yazıldığını bilmediğimiz aşka; yüzünü duvarların nemiyle tırmalayan o serkeş kadına.
Ne tuhaf! Duygularımın mihenktaşı senken, sen bile erişemiyorsun duygularıma. Hayalim senken, sen bile dokunamıyorsun bendeki hayaline. Alamıyorsun seni benden. Ne ürkütücü bir yangın, ne güzel bir cehennem seni yazmak sevdiğim! Gözlerimin içine baka baka intihar edebilmeyi ve ay düşerken denize, teninin renginde acırken canım, ecel terleri dökebilmeyi ne çok istemiştim. Unuttum, sustuğum tüm doğruların kaç yalanın nişânesini pürvelvele ağlattığını. Unuttum, hayatın beni kaç kez dolandırdığını. Unuttum, kalbe yük olmayan aşkın zilsiyah bir gecede kaç hayattan sürgün edildiğini. Lâlim. Efkârım yarama dokunmaktan hükümlü.
Ağır yaralı kuşlara dokunan, gözleri yeşil yarası bir Rüzgar'ım ben. Metanetli bulutlara tutunur kirpiklerim, ağlarım. Kıyameti geç kalmış özleyişlerin narı dolar göğsüme. Ve ben bu kan revanlıkta kendi esişimi bulamam. Oysa, '' Saçların bir Rüzgar'ın öyküsünü taşıyor'' dememiş miydi katil şair, benim yedi karanfil ağlayışımdan önce?
Ey Aşk! Hüzünle aynı yürekte büyüdüğümüzü kimseler bilmeyecek. Ve kimseler susamayacak beni, senin Meryem Orucun kadar.AŞKI BİLE MECNUN EDEN AŞK'SIN SEN