Ey şimdi gül koması, gamlı, hüzzamlı beşik Dikenleri bağrına gömen cüzzamlı beşik Hatırla o hayalin dolunay çehresini Saba Melikesinin uğuldayan sesini O hayal, ummadığın anda vurmuştu seni Antika bir iskelet gibi görmüştü seni Yıllarca beklemiştin ansızın gelir diye Kollarında ışıklı bir dünya bulur diye Rakkase rubailer tutununca bahtına Oturmuştu kibirli perilerin tahtına Mısra-ı bercesteye benzerdi her dudağı Karanfiller içinde gül kokardı kundağı Ufacık bir inkisar yayılan gözlerinden İstanbul çeşmeleri süzülürdü derinden Ey şimdi tabutuna baykuşlar konan beşik Ölümlü her umudu sevgili sanan beşik Bu yılanlı karanlık biter mi, bilmiyorum Ben de tabut misali kırgınım, gülmüyorum İnfazını bekleyen ölü bir sanık gibi Yarı uyku sarhoşu, yarı uyanık gibi Sersefil uzanıyor ellerim sana doğru O öyküler güzeli bakıyor bana doğru Dedin mi: Bu ağlayan, kahraman bir delidir! Ordusunu çöllerden uçuran küpelidir Kalbimi bir kez olsun avucuna koydun mu Kirpiğini inciten gölgeleri kovdun mu Yüreğim parça parça aktı mı gözyaşında Hayyam feryad-ü figan eyledi mi başında Yandı mı İbni Sina bu muamma derdine Geceler mum yaktı mı aşığın en merdine Yoksa, elin-ayağın dolaştı mı ben gibi Çaresizlik ruhuna geçti mi kefen gibi Ey şimdi her köşede hülyasız kalan beşik Ey Onunla tattığı mutluluk yalan beşik