aşka özgü zakkum bahçelerinde gene acılarla kalıyorum ben deniz ölesiye yakın ayaklarıma ey ülkemin pusatsız kahramanları erzurum garında, banklar üstünde sükût-u hayâle uğrayan kalbim geceyi kavrayan parmaklarımla bu hasret, bu hicran zelzelesinden beni kurtarmaya gücünüz yetmez çünkü mutsuzluğun mekteplerinde ıstırâp dersleri alıyorum ben
gittikçe yaklaşan bir âfet gibi intihâr yanılgısıyla yollar beni esârete çekiyor şehrâyin şarkıları söylüyorum içimden şarkılar ki, hep aynı nakaratla bitiyor sen bir garip delisin gözleri perdelisin
erzurum garında, banklar üstünde susuzluktan ağlayan bir güvercin içime vuruyor kanatlarını nağmelerin ateşinde parlayan kuşlar bölük bölük hayatıma giriyor bütün çığlıkları kuşanmış ölüm dudaklarında siyanür oysa bilmiyor ki, bu yolculuktan yollar tükense de, dönmeyeceğim seni yaşamadan ölmeyeceğim o çin hârikası bakışlarını o pekin gözlerini gözlerin ki, gece donanmasıdır yoksul ve yabancı mısralarımın
bedenimde çıban çıban ağrılar ben bu ağrılardan zevk alıyorum ejder tepesinde bunalıyorum bir yanda kum fırtınası diğer yanda esrârengiz karakalem çalışması bir deniz rüzgârla, yağmurla ve yıldızlarla başlamak üzere son âyinimiz
erzurum garında gece yarısı bankların üstüne şimşekler konar bazen bir yıldırım gezinir saçlarımda bazen bir melek saatler boyu yakama ölümsüz çiçekler takar erzurum garında gece yarısı hıçkırıklar boğazıma tıkanır nemrut ateşiyle sabaha kadar içimde binlerce ibrahim yanar
koltuğumda efsaneler kitabı kafdağından nergis devşiriyorum başını dayamış omuzlarıma o eski, o yaşlı zümrüdüanka ben bir çin sarhoşu samanyolunda denizi tartışan bakışlarını geçmişime asla gömmeyeceğim seni yaşamadan ölmeyeceğim
perdeler kalkıp da sabah olunca aldırma arasın öyle bulanık öyle mahzun aktığına palandöken yine sisli, aldırma ben hem sise hem çamura alıştım senelerdir bu acıyla buluştum mutluluk ne zaman çıksa karşıma yalnızlık bir zindan, çöker başıma