Gecenin karanlığının ağır ağır çöktüğü zamanlardan birinde..
Aklıma geliyorsun gene..
Ufak ufak.. Sessiz sessiz..
Sinsice..
Bir barın ortasında.. Köşede bir yerlerde.. Ufaktan demlenen keyfime çakırlanıyorum..
Bir kaç hoş hatunla kesişiyoruz yavaşça..
Barmenden tazelemesini isterken kaldırdığım elimi , indirdiğimi hatılamayacak kadar sarhoşum..
İnsanlar sarhoş olduklarında dünyayı unuturlar derler..
Her bir bardakta bir dem daha sarhoş olurken..
Hiçbir anımda aklımdan sen çıkmadıkça..
Ben hangi dünyayı unutuyorum acaba ?
Ertesi gün bir kahvehanede.. Sabahın ilk saatleri..
Gazeteler boy boy serilmiş masaların üstüne.. Ufak bi soğuk var dışarda..
Cılız yanan ateşine rağmen camları buğulandırmış soba.. Damlalar aşağıya doğru nazlı nazlı iniyorlar..
Kahvecinin sararmış bıyıklarının altından gülüşünü görüyorum haberlere doğru..
Masamın üstünde dünden kalma vurulmuş çift okey izleri..
Bir kaç tanede kağıt..
Desteler karışırken gözüme çarpıyor maçaların en güzeli..
Maçaların “bir” tanesi. .
Biraz yürüyorum sokakta..
Her zaman oturduğum parka geliyorum yeniden. Her zaman oturduğum banka oturuyorum gene..
Ve etrafı izlemeye başlıyorum.
Burada hergün bir eş buluşuyorlar. Hergün aşklarının yeniden filizlendiğini görüyorum.
Kadın geldi gene.. Nemrut suratında ne bulduğunu anlamadığım adamda..
Adamın kadına attığı ince bakışın içinde ince ince mesajlar seziyorum..
Bir çiçek getirmiş yanındada.. Kadına doğru uzattı usulca bir şeyler geveleyerek ağzında..
Mutlu olmadı civelek kadın..
Ama bozmadı adamıda.. Arka sokaklara doğru ilerlemek istedi adam kadının kolundan çekiştirerek..
Kadın istemedi.. Biraz daha beklemek ister gibiydi köşe başında..
Biraz daha yakınlaştım sözlerini duyabilmek için. Farketmediler beni.. Çünkü birazdan alevlenecekti bir şeyler..
Kadın adama ne zaman boşanacağını sordu karısından..
Adam sıralı yalanları uydurdu aşk sözcükleriyle bezendirerek..
Kadın yemedi bu numaraları.. Öncekilerden alışmış gibi..
Adama sevgiden bahsetti.. Aşktan bahsetti.. Aşkın ne olduğunu anlattı..
Aşklarının ne kadar büyük ve ne kadar vazgeçilmez olduğundan..
Aşkı anlatırken yüzünün aldığı kendini bilmiş ifadeye hasta oldum bi an..
Bu saçmalığa nasıl tahammül ettiğini bilmediğim adam hayret verici bir şekilde metresinin tarif ettiği aşka katıldığını söyledi..
Anlattıklarına haklı olduğunu söylerken suratının üstüne bir tane yapıştırmak istedim..
Elleri birbiriyle buluştu sonunda sanki mecburlarmış gibi..
Ve birazdan da ikinci aşama olan dudakları..
Ön sevişmelerini sergiledikten sonra bir müddet ufak ufak yürümeye başladılar..
Şaşırdım..
İnsanlar ne kadar değişmişler..
İnsanlar..
Bir adamı karısının koynundan alıp onunla yaşadığı bu yasak ilişkiyi aşk diye tanımlayabiliyor bir kadın.
Bu tanımı da bir güzellik ve şaaşa ile süsleyebiliyor inanarak..
Ve aynı adam karısını aldattığı bu aldatmacanın içindeki ikinci şahsa katılıyor yasak olan aşk tanımı çerçevesinde..
Her ne kadar gayri meşru görünsede onlara göre gayet meşru bir şekilde yürüyor ilişkileri..
Kafama takılan bir soru kaldı geriye..
Evdeki karısına işe gidiyorum diyerek evden çıkıp gelen bu adamla evlilik planları yapan bu kadın acaba tarif ettiği aşkı evlilikle sonlandırdığında bu adam tekrar “işe gidiyorum” diyerek evden çıktığında nasıl güvenecek..
Ve aynı adam işe gidiyorum diyerek evden çıktıktan ve gerçekten işe gittikten sonra evde bıraktığı bu yasak aşk meyvesinin dişlenmeyeceğine nasıl inanıp güvenebilecek..
Sanırım “aşklarının büyüklüğü” bunu bile göz ardı edebilir..
“aşk”..
Gerçekten nesli tükenmekte olan bir insan duygusu sanırım..