Bir akşam üzeriydi.
Eylül ayıydı. Kimsenin bilmediği bir mekanda.. Kimsenin bilmediği bir zamanda geçmişti bu olay.
Ve hiçkimse asla konuşmadı bu olayı.
Hiçbir kalemin mürekkebinin yazmaya cesaret edemeyeceğindendi belkide hiçbiyerde yazılmaması.
Belkide hiçbir ressamın çizemeyeceği kadar garipti bu tablo..
Ama hiçbir olay tanıksız geçecek kadar önemsiz değildir..
Soğuğa doğru üfledi soluğunu.. Kesiksiz ve namussuzca..
Gene konuşacaktı bişeyler.. Gene ağzından bir nifak çıkacaktı..
Yalan söyleyeceği her halinden belliydi adamın. Biliyordu kadın.. Asla aksi olamazdı..
Adam sigarasından bir nefes daha çekti içlenerek..
Kadının içindeki anlaşılmaz merak zaman geçtikçe alevleniyordu.
Adam konuşmadıkça kadının libidosu an ve an artıyordu elinden bişey gelmeden..
O gururlu duruşunu bozmamalıydı.. Güçlü görünmeliydi..
Adamın karşısındaki imajını korumalıydı..
Aşkta gurur olmazdı belkide.. Ama onda olmalıydı..
Çünkü adamı kendine bağlayan tek şey kadının, üstesinden gelemediği gururuydu.
Saçlarını merak ediyordu kadın.. Dudakları adamınki kadar çekici duruyormuydu acaba..
Adam hiç bakmasada gözlerinde anlamlı bir ifade varmıydı ki ? sorusuydu kadının aklını kurcalayan..
Sürekli bişeyler düşünmekten kendini alamıyordu. Kelimelerin çok şey anlattığı ve arka planda çok fazla şeyin döndüğü bu saniyelerde aslında bir mekanda dikili duran bir kadın ve bir adam vardı boş boş birbirlerine bakan.
Her ne kadar adamın yüzü yalnızlığa dönüksede.. Kadına bakıyordu bir şekilde..
Çünkü hiçbir kadın kendine bakıldığını veya bakılacağını hissetmeden , kendine çeki düzen vermez..
Dükkanın vitrininde duran fabian perez tablosunu incelemekten bıkmıştı kadın.
Adam sigarasından bir nefes daha çekip attı bitmesine yakın..
Kadına doğru döndü. Artık herşey bitmek üzereydi.. Biliyordu ikiside..
İkiside hazırlıklı gelmişti..
Adamın suratındaki ifadede zerre kıpırda olmadan bir kaç kelam etti kadına doğru ayrılık öncesi..
Ve arkasındanda "Elveda" dedi..
Kadın gitme diyemedi. İçindeki çığlıkları vuramadı adamın suratının orta yerine..
Göz yaşlarını salamadı evdeki gibi..
Ellerine hakim olmak için harcadığı çaba , bir hastanın ölüm döşeğinden kalkmasına yardım edebilecek kadar büyüktü..
Adam uzaklaşmaya başlayalı biraz olmuştu ki kadın özlemeye başlamıştı bile..
Dudakları hiç bu kadar çekici gelmemişti daha önce..
Yada o fötr şapkası..
Siyah takım elbisesine takılmamıştı gözü uzun zamandır..
Saçları hiç bu kadar güzel kokmamıştı kadının..
Arkasına dönmeyi hiç bu kadar çok istememişti adam..
Ama ne kadın gitme diyebildi..
Nede adam elveda demekten vazgeçebildi..
Çünkü gurur girmişti araya..
İkiside bilmiyordu henüz..
Aşk her ne kadar saf bir insan duygusu olursa olsun..
Bir tarafında o kusursuz kimya hep durur..
Aşkın içinde ulaşılması imkansız matematikler vardır.
Bir aşkın içinde en fazla 2 kişi olabilir.
Ve bir aşk en fazla 1 ihaneti kaldırabilir.
Ve 1 ihaneti 1 sadakatla sadeleştirirsen en fazla 1 hataya göz yumar karşı taraf..
Ve aşkın matematiğinin en değişmez kuralıdır gurur.
Eğer bir aşkın içerisinde gurur varsa..
Zaman gelince ne kadın gitme diyebilir gururunun kırılmasından korktuğundan..
Nede adam elveda demekten vazgeçebilir tükürdüğünü yalamamaktan..
Oysa uğruna ölebilirim dediğin sevgilin için gururunu hiçe sayıp hayatta kalmak daha mantıklıdır..
Yada görmekten tiksindiğin yerlerde dilini gezdirmekten zevk alırken nahoşça tükürdüğünü yalamak daha hoş bir manzaradır sevgili için..
Ama kim dediki aşkın içinde mantık vardır ?
Aşk her ne kadar matematiksel bir saflık duygusu olsada..
İnsana mantıksızlığı güzel gösterecek kadar kör edebilecek tek duygudur..
O yüzden aşkın içinden ilk çıkarılan madde mantıktır..
Ama dünya üzerinde hiçbir beyin bunları anlayıp kullanabilecek kadar çok sevmemişti o zaman..
O yüzden ne adam anlayabildi tükürdüğünü yalamayı..
Nede kadın kırabildi kendi elleriyle gururunu..
Adam usul usul yol aldı mezarlıkların arasından..
Ve kadın bakakaldı gururunun arkasından..
İkiside ayrıldığında geride yalnızca..
Söylenenemiş sözcükler..
Havaya bırakılmış keskin bir soluk..
Ve yarım kalmış bir sigara izmariti kaldı..